MUTLULUĞU ARARKEN

Evin içine süzülen güneş ışıkları gözüne doğru gelince Müjdat uyandı. Yattığı yerden odanın içine doğru tek gözü açık bir şekilde baktı. Yerde boş içki şişeleri, dolup taşmış kül tablaları ve biraz ötede yere saçılmış çerezler... Dün gece neler olmuştu hatırlamaya çalıştı ama daha kendine gelemediği için boş boş baktı sağa sola. 

“Bir kahve içersem açılırım” diye yataktan kalktı. Kendisini iyi hissetmiyordu, duş almak için banyoya girdi. Banyoda soğuk suyun altında kendine gelmeye çalışırken gözünün önüne bundan birkaç yıl öncesi geldi.

Müjdat çok değil beş yıl öncesine kadar evliydi. Ailesi ile mutlu olan, yazları köye tatile gidebilen bir kişiydi. Kariyerinde iyi bir pozisyondaydı. Şirkette hem patronu hem de iş arkadaşları tarafından sevilen ve sayılan biriydi. Müjdat çalışkan olduğu için pazarlama müdürlüğüne kısa sürede gelmişti. Müşterileri, patronu, iş arkadaşları ve ailesi ona güveniyordu. Müjdat’ın sade ama mutlu bir hayatı vardı. 

Duşta saçını durularken “Nasıl oldu da bu noktaya geldim?” diye kendi kendine sordu. “Keşke şu son yıllarda yaptığım hatalar da bu köpükler gibi üzerimden gitse, tekrar temiz bir insan olabilsem.” diye içinden geçirdi.

 

Her şey şirkette en çok satışı yaptığı için patronunun onu ve ekibini seyahate götürdüğü gün başlamıştı. Müşterileri de bu seyahate davetliydi. Patronları hafta sonu için Kıbrıs’ta beş yıldızlı bir otele götürmüştü.  Kafede iş arkadaşı ile otururken yanlarına bir bayan geldi. Tanıştıkları kişinin müşterisinin kızı olduğunu öğrendi. Figen yirmi sekiz yaşlarında, yurt dışında okumuş bilgili ve modern bir kızdı. Müjdat kırklı yaşlara dayanmış ama spor yaptığı için hala genç ve yakışıklı görünüyordu. Müjdat esprili, dışa dönük, çekiciliği olan bir insandı. Figen bu esprilere gülüyordu. Çok keyifli birkaç saat geçirdiler.  Zaman ne çabuk geçmişti. Akşam Müjdat’ın sunumu vardı ve ona hazırlanmalıydı. İzin isteyip masadan kalktı. Arkasından Figen seslendi, “Akşam yemekte kaldığımız yerden devam edelim.” Bunları söylerken hala gülüyordu. Figen buraya gelirken tek başına sıkılacağını düşünmüştü ama şimdi kafa dengi birini bulmuştu. Bu ilgi Müjdat’ın da hoşuna gitmişti. Böyle genç bir hanımı etkileyeceğini düşünmemişti. Çok mutlu olmuştu.

Akşam sunumdan sonra yemeği aynı masada yan yana yediler.  Sonuçta müşterinin kızı ile iş yemeğindeydiler. Hafta sonu çabuk geçti ve Müjdat evine döndü. Evine girerken çocuklar boynuna atladı, çok özlemişlerdi.  Ailesi ile biraz vakit geçirip erkenden yattı, seyahat onu çok yormuştu. 

Figen birkaç gün sonra Müjdat’ı arayıp bir kahve içmeye davet etti. Müjdat anlam veremedi ama sonuçta müşterisiydi. Aslında içten içe o da tekrar görüşmek istiyordu. Sadece kendisine itiraf edemiyordu. Beraber baş başa bir kahve içmek için buluştular ama hiç işten bahsedilmiyordu. Bu ilk baş başa içilen kahveden sonra Müjdat eve doğru giderken içinden vicdanı sesleniyordu. “Sen evli ve ailesi olan bir insansın. Bu kadın ile baş başa kahve içmenin sonu nereye varır sen de biliyorsun. Bu işi yol yakınken bırak.”. Müjdat rahatsızlık duyuyordu ama içinden başka bir ses de şöyle söylüyordu, ”Ne olacak canım alt tarafı bir kahve içtiniz. Sonuçta berber mi oldunuz sanki. İnsanın böyle neşeli arkadaşları olunca daha mutlu olur. Etrafındakileri de daha mutlu eder.” Bu ikilem onun kafasında sürüyordu.  

Birkaç kahve buluşmasından sonra bir akşam yemeğe çıktılar. Adı iş yemeği olan baş başa yenen ama hiç işten bahsedilmeyen yemekler.  Müjdat’ın kendisinden on iki yaş küçük birinin ilgi göstermesi hoşuna gidiyordu. Bu yemekler peşi sıra gelmeye başladı. “Hayattan keyif almayacak mıyım yani, ben de insanım, benim de biraz daha mutlu olmaya hakkım yok mu?” diyerek kendi vicdanını da rahatlatıyordu. 

Müjdat, karısı ve çocuklar ile birlikte her sene eşinin köyüne Muğla’ya gidiyorlardı. Denize yakın olmayan bu köyde Müjdat ve ailesi çok keyifli vakit geçiriyorlardı. Çocuklar orada hayvanların bakımı ve bahçe işlerinde dedelerine yardım ediyorlardı. Tavuklar yumurtlayınca yumurtaları toplamakta yarışıyorlardı. Bu sene Müjdat işlerin yoğunluğunu bahane edip onları yalnız gönderdi. Böylece daha rahat akşamları dışarı çıkacaktı. Hem de eşine ne yalan uyduracağını düşünmek zorunda kalmazdı. Eşi Müjdat’taki son zamanlardaki değişikliklerin farkındaydı ama bunca yıllık eşi olmasına güveniyordu.

Müjdat ailesini havalimanına bıraktıktan sonra ilk işi Figen’i aramak oldu. “Hafta sonu İstanbul yakınında doğa ile iç içe bir yer var hem yemek yeriz hem de şehrin gürültüsünden kaçarız.” dedi. Pazar günü buluşup bu yere gittiler. Gün içinde kendilerine göre çok mutlu bir zaman geçirdiler. Bu keyiflerini birkaç kadeh içki ile pekiştirmek istediler. İçkiyi biraz fazla kaçırmışlardı, bu şekilde araba kullanamazlardı. Gittikleri yerin hemen yanında bir butik otel vardı. Oraya doğru yürüdüler. Müjdat iki ayrı oda istedi. Resepsiyon görevlisi sadece bir oda kaldığını söyledi. Müjdat Figen’e “Sen odada yat ben arabada uyurum.” dedi. Figen, “Olmaz öyle şey sen de odaya gel istersen odada koltukta yatarsın.” dedi. 

Hâlbuki her ikisi de ateş ile barutun yan yana duramayacağını biliyorlardı. Odaya çıktılar, “Son bir kadeh daha içelim.” dediler. Müjdat kendini Figen’in saçını okşarken buldu. Çok yakınlaştıklarında Figen bir ara duraksadı ve şöyle dedi. “Müjdat duralım artık, bu yaptığımız doğru değil. Hem evlisin hem de çocukların var.” dedi. Müjdat kendinden geçmiş şekilde cevapladı, “Sen benim hayatında aradığım ruh eşimsin, sadece biraz geç rastladım. Zaten eşim ile evliliğimiz iyi gitmiyor.” dedi. Figen bu sözleri duyunca rahatladı. O gece odada yatakta beraber uyudular. Figen’in sabah nedenini anlayamadığı bir bulantı oldu ve kustu. Acaba yedikleri mi dokunmuştu yoksa yaptıkları mı? 

Aralarındaki ilişki bir üst seviyeye geçmişti. Müjdat sabah uyanınca garip duygular içindeydi. Öncesinde çok mutlu olacağını sanmıştı ama sabah uyandığında o kadar da mutlu olmadığını fark etti. İstanbul’a doğru dönerlerken ikisi de fazla konuşmuyordu. Figen’i evine bıraktı sonra kendi evine gitti. Tüm gün yatıp uyudu. Eşi köydeyken bu şekilde birkaç gece daha beraber oldular. Müjdat’ın eşi Müjdat’ı aradığında telefonlara hemen cevap vermemesinden ve kesik kesik konuşmalarından şüphelendi. Habersiz uçağa binip İstanbul’a geri döndü. Müjdat yine o akşam Figen ile beraber olduktan sonra eve dönünce travma geçirdi. Anahtarı ile kapıyı açmaya çalışırken kapıyı eşi açmıştı. Karşısında eşini görünce ne diyeceğini şaşırdı. Gömleğindeki ruj ve üzerindeki parfüm kokusu her şeyi anlatıyordu. Eşine ne yalan söyleyeyim diye düşünürken aynada ruj lekesini gördü. Eşi onu evden kovdu. Çocuklarının yüzüne nasıl bakacaktı? İş yerinde de bu olay duyulursa ne yapacaktı?

İnsan bir anlık zevk için neleri riske attığının farkında olmuyor. Evliyken başka bir kadın ile yakınlaşmayı keyif zannedebiliyor. Mutlu olayım derken kendini mutsuzluğun tam ortasında bulabiliyor. 

Eşi Müjdat’ı tek celsede boşamıştı. Müjdat şimdi ayrı evde yaşıyordu. Figen ile ilişkisi de altı ay içindee bitmişti. Müjdat artık akşamları kendini içkiye vermişti. Çok mutsuzdu, acılarını ancak içerek dindirebildiğini düşünüyordu. Bu kadar çok alkol aldığı için eski karısı ona çocukları da göstermek istemiyordu. İşini de kaybetmişti, başka bir şirkette alt bir pozisyonda çalışmaya başlamıştı.

Yaşananları unutmak için hafta sonları bara gidiyor ve orada tanıştığı insanlar ile vakit geçiriyordu. Sadece biraz daha mutlu olmak istiyordu. Ama mutluluğu yanlış yerlerde arıyordu.

Müjdat duşun altında bu düşüncelerle uzun süre kalmıştı, gözyaşlarını tutamıyordu. Pişman olmuştu yaptıklarından ama nasıl geri dönebilirdi, bilmiyordu. 

İnsan büyük hatalarından sonra neyi nasıl toparlayacağını bilemiyor. Doğru yolu gösteren bir harita ve yolunu aydınlatacak bir fenere ihtiyaç duyuyor. Deneyimsel tasarım öğretisi seminerleri insanların yaşantılarından deneyimler çıkartarak düşülebilecek tuzakları deşifre etmeye yardımcı oluyor. Karmaşık görünen problemleri daha sade ve anlaşılır kılmayı sağlıyor.





Yorum Gönder

17 Yorumlar

  1. Mutluluğu ararken yanlış hedeflerimiz bizi travmaya götürüyor

    YanıtlaSil
  2. Yaşantımızda karşılaştığımız yada şahit oldugumuz olaylar bize birer deneyim sağlar. Göz ardı etmek o sınavi geçtiğimiz anlamına gelmez çoğu zaman insan gerçeğin ne olduğunu bildiği halde yanlışi yapmaktan geri kalmaz neden? Kontrolün kendisinde olduğunu zannettigi için.

    YanıtlaSil
  3. İlk anda yanlışı küçümsemezsek ve kendimizi korursak kıymeti var. Küçük yanlışlar adım adım içine çekiyor insanı. Sonrası kaybediş ve pişmanlık.

    YanıtlaSil
  4. Mutluluğun ne olduğunu bilmediğimiz için anlık hazları mutluluk zan ederiz ve bu hazlarda bizi sonda içinden çıkamadığımız yanlışlara götürür.
    Oysa hayat o çıkmaz sokaklara girmeden önce hep son çıkışı bize gösterir. Ama ilmimiz yetmediği için bunu görmeyiz. Dtösi insana iz işaret okuyarak o yollara girmemeyi ve çıkmaz yollardan çıka bilmeyi öğretiyor.

    YanıtlaSil
  5. Vusal Allahverdiyev12 Eylül 2022 12:31

    Mutluluğun ne olduğunu bilmediğimiz için anlık hazları mutluluk zan ederiz ve bu hazlarda bizi sonda içinden çıkamadığımız yanlışlara götürür.
    Oysa hayat o çıkmaz sokaklara girmeden önce hep son çıkışı bize gösterir. Ama ilmimiz yetmediği için bunu görmeyiz. Dtösi insana iz işaret okuyarak o yollara girmemeyi ve çıkmaz yollardan çıka bilmeyi öğretiyor.

    YanıtlaSil
  6. Günümüzde bir çok kişinin yaşadığı travmalardan bir tanesi Müjat ile Figen'in hikayesi.. İnsan gerçeklerden uzak kalınca, verdiği kararların ne kadar sıkıntılı yerlere gideceğinin farkında olamıyor. Dolayısıyla hayatta mutlu ve başarılı olmanın temelinde doğru deneyim transferleri ve doğru stratejiler yatmaktadır.. Bunun içinde insanın sahteliklerden uzaklaşıp, gerçekliğe ulaşmak için bedeller ödemeye başlaması lazım..
    Emeklerinize sağlık, başarılı bir yazı olmuş..:)

    YanıtlaSil
  7. İnsan olarak ne yazıkki seçimlerimizin bizi nerelere götüreceğini, isteklerimiz aşırılaştığından dolayı idrak edemez hale geliyoruz.

    YanıtlaSil
  8. Insan nasil aldanır sorusuna cok güzel cevap olmuş. Cok çarpıcı!

    YanıtlaSil
  9. Çok sürükleyiciydi elinize sağlık

    YanıtlaSil
  10. İnsan bir anlık zevk için neleri riske attığının farkında olmuyor.....

    YanıtlaSil
  11. Amacımızı, hedefimizi belirlerken toplamda ne olacağına bakmamız gerekir ve
    Toplamda zarar göreceğimiz bir şeyin önünde anlık hazlar vardır ki gizlensin;
    Toplamda fayda göreceğimiz bir şeyin önünde de anlık zorluklar vardir ki ; sınav olsun

    YanıtlaSil
  12. Nerden,neden uzaklaşması gerektiğini bilmeyen
    Kime,neye sınır koymalı anlayamayan
    Kişinin ahvalı.

    YanıtlaSil
  13. İstekler arttığında yaşadığımız ilizyon bizi hiç yapmayacağımızı zannettiğimiz şeyler yaptırıyor ne yazık ki :( teşekkürler Deneyimsel Öğrenmek... :)

    YanıtlaSil
  14. Aslında basit hicbirsey olmaz dediğimiz şeylerin nasıl büyük olumsuz sonuçlar doğurduğunu görüyoruz

    YanıtlaSil
  15. "Bu hayatta hiç bir şey ama hiç bir şey birden bire bozulmaz ". Bunun başka bir kanıtı daha. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  16. Mutluluk herkesin istediği ve doğru adımları atarsak ulaşılması sandığımız kadarda zor olmayan bir gelecek sanırım..

    YanıtlaSil
  17. İsteklerimiz bizi mutlu mu ediyor mutsuz mu? Gerçek mutluluktan bizi uzaklaştıran sebepleri öğrenmek ne büyük bir lüks. Teşekkürler..

    YanıtlaSil