MANDALİNA




-Bilmem... Mutlu muyum? Nasıl mutlu olunur? Mutluluk nedir? Daha hayattan beklentimi bile bilmiyorum ki dedi Füsun.
-İnsan hep aynı şeyleri yaparak mutsuzluğundan kurtulabilir mi? Sanırım ancak; bir şeyleri değiştirerek olabilir, Füsuncuğum. Eğer mutlu olmayı istiyorsam, olaylara bakışımdan başlıyor. En basit olan, küçük şeylerden.
-Her zaman değişim mi gereklidir? Durağanlık, mutsuzluk mu getiriyor mesela, Ercan.
-Mutsuzken yaptıklarımı yaparak, mutlu olamam, tabi ki değişim gerekir. Aksine durağanlık, mutlu insanın olması gereken bir ahval. Mutsuz insan hareketli ve aktivitelidir. Mutsuzluğunu bir an için bile olsa unutmak ister. Anlık olarak haz alabilmek ister. Bunun için mekan mekan gezip etkinlik etkinlik dolaşmak zorundadır. Üretken insanlara bak, mesela bakır ustası, hiç acelesi var mı? İnsan, ya üretir ya tüketir. İşte mutluluk için en basit adım üretmek. İnsanın anatomisi ve fizyolojisi, hep öğrenmek üzerine kurulu. Bir şeyler öğrendiği sürece insan üretimdedir. İnsan evde çamaşır katlarken bile ondan bir şey öğrenir.
-O zaman ezbere yaptığım davranışlar, Ercan, örgü örmek gibi?
-İşte o, ezber değil, ustalaşmış davranış. Bir davranışın ustalaşmasına beceri denir. Yani ezber diye bir şey yok. Bunu nereden anlıyoruz biliyor musun, Füsun?
-Nereden canım?
-Soracağım soruya çok düşünmeden cevap ver, olur mu?
-Olur.
-6x7 kaç yapar?
-42
-Peki.
-Ezbeer.
-Dur, daha bitmedi, sabret Füsun.
-Hadi tamam.
-32558x388 kaç yapar?
-786789794, ne bileyim, kontrol et.
-Füsun, bu ikisi de soru değildi. Soru şu: neden ilkinin cevabını biliyorsun da ikincisini bilmiyorsun?
-Ustalaşmamış işte Ercan.
-İlkini hayatta çok kullandığın için ustalaştırmışsın. İkincisiyle ilk kez karşılaştın ama onunla da sık karşılaşsan onu da ustalaştırırsın.
-Ezberlersin ama bazıları kafadan hemen çarpıyor, Ercan?
-Hadi, ismi dediğin gibi ezber olsun. Mantığını anla, önemli olan mantığı. Yoksa ismi ha ezber olsun ha Mahmut. Kafadan hemen çarpanlar, cevaba ulaştıran formülü biliyor. Kafadan hemen söylemiyor ki, formül, yani yasasını biliyor. Bu zihnin fizyolojisi ile ilgili bir şeydi. Anatomik bir öğrenme süreci var mı, bildiğin canım?
-Bisiklet sürmek, yüzmek, yürümek, bunlar, Ercan.
-Evet, söylediğin gibi bunlar, böyle süreçler. Bunlarında temeli bilgiyi ustalaştırmak. Yürümeyi öğrenirken önce çok zorlanırız, düşeriz, kalkarız. Her şeyi hesap etmek zorunda kalırız. Şimdiyse artık nasıl yürüdüğümüzü bile bilmiyoruz. Sadece bir yere yürümek istiyoruz ve oraya varıyoruz. Neyse, hadi şimdi konumuza gelelim. İnsanın anatomisi ve fizyolojisi öğrenmek üzerine kurulu. Öğrenmek ne, üretim mi, tüketim mi?
-Üretim… Aslında tüketim, öğrenince o bilgi veya şey bitiyor. Yerine öğrenecek başka bir şey lazım.
-Ekmek üretirken, unu, suyu ve tuzu tüketiyorsun, değil mi? O zaman Füsun, ekmek üretmek tüketim mi?
-Aman, neyse üretim, tamam.
-Şimdi Füsuncuğum üretimde ne oluyor, ekmekte de aynı. Aslında ortaya yeni bir şey çıkıyor. Yani; mevcut şeylerden, elinde olmayan bir şey ortaya çıkartıyorsun. Yani; üretiyorsun. Bunu bilgide yapınca, adı çıkarım yapmak oluyor. Mesela, arı görüyorsan ne vardır? Bal vardır, kovan vardır, arıcı vardır. Bak hepsini arıdan yola çıkarak ürettik. Esas konuya geri gelelim o zaman. Öğrenme süreci; üretim mi, tüketim mi?
-Üretim.
-Peki, insanın bütün anatomisi ve fizyolojisi üretim üzerine kuruluydu. Hal böyleyken insan bunun tam zıttını yaparsa ne olur?
-Tabi ki mutsuz olur, anladım, Ercan.
-Hayatta uyum çok önemli bir şeydir, Füsun. Bir tilkinin, bir çiçeğin hatta bir taş için bile. Her şeyin uyumsuz olmasının bir karşılığı var. Anatomi ve fizyolojiye uyumsuz olmanın karşılığı da bu. Bak, mutluluğun formülü; çok üret az talep et. Yani; dışarıdan beklentin az olsun.


Füsun ve Ercan evliliğe adım atmak üzereyken bu konuşmayı yaptılar. Herkes gibi onlarında niyetleri, mutlu bir aile kurmaktı. Günümüzde imkanlarımız çoğaldı ama bununla beraber boşanmalarda çoğaldı. Çok değil, 15-20 yıl önce evlerimizde çok eşyamız yoktu. Borç harç evlerimizi düzüp, eksikleriyle bir evde yaşıyorduk. Oysa şimdi her şeyimiz tastamam. En son teknoloji televizyonumuz, son çıkan çamaşır makinamız… Hatta kurbanda çıkan etleri saklamak için dondurucumuz var. Gerçekten bu imkanlar evimizi yuva haline getirdi mi?
Bir aile var ki maddi durumu iyi, imkanları geniş. Baba elinde kumanda, dünyanın öteki ucundaki futbol maçını izliyor. Anne bilgisayarından, dünyanın öteki ucundaki arkadaşıyla görüntülü konuşuyor. Çocuksa odasında, tabletiyle dünyanın öteki ucundaki çocukla oyun oynuyor. Aynı oda da bir araya gelmeleri mümkün değil. Yemekte bile, aynı masada, birlikte değiller. Fakat evleri çok geniş, iki katlı. Altı odası, iki ebeveyn banyosu daha neleri var. Dışarıdan bakan birisi, onların evine özeniyor. O aile ise kocaman evlerinde küçücük dünyalarında yaşıyorlar. Daha doğrusu aynı evdeler ama aile değiller.


Ayın sonunu zor getiriyorlar, kredi kartında limit kalmamış. Baba, üç ay önce aldığı telefonunu, son çıkanıyla değiştirmeli. Anne, komşusu Mualla’dan daha pahalı bir yüzük almalı. Çocuk, konsol oyununun yenisini istiyor.

Başka bir aile ise tek göz odalı evde yaşıyor. Evin babası asgari ücretle çalışıyor, anne ev hanımı. Çocuğun öyle tableti falan yok ama gözü kapıda. Babasının işten dönüşü yaklaştı, okulda Ahmet’le yaptıklarını anlatmalı. Kapı çalınca çocuk fırladı ve kapıyı açtı.

“Babaa, aaa mandalina mı aldın?”

“Yavrum rahat bırak babanı, dinlensin, sonra konuşursun.”

“Hanım, karışma çocuğa gelsin yanıma. Al oğlum mandalinayı, götür dolaba koy. Akşam yemekten sonra hep beraber yeriz.”


Baba kendini çok şanslı hissediyordu. Eşi onu çok iyi anlıyordu, ne kadar yorulduğunun farkındaydı. Öyle ya bu zamanda böyle kadın çok az kalmıştı. Annenin içi rahatlamıştı, kocası kazasız belasız, vaktinde evindeydi. Üstelik eli de boş değildi, yarım kilo mandalina almıştı. Çocuksa yarın arkadaşı Ahmet’le beraber yemek için mandalinasını saklamıştı.

Sahi… Mutluluk neydi?..





Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Hayatımızda maddi imkanlarımız arttıkça; evimizdeki oda sayısı, yediklerimizin çeşitliliği, kıyafetlerimiz, izleyebileceğimiz dizi ya da film sayısı, gezdiğimiz ülke sayısı arttıkça daha mutlu olacağımızı zannediyoruz. Ne kadar da yanılıyoruz, güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  2. Eğtimlerde Başarı Psikolojisinde anlatılan mutluluk ve zevk ile ilgili ders beni çok etkilemişti, hala da etkiliyor, kelimelerin gerçek anlamlarını bilmek ve kavramların ilişkilerine hakim olmak insanı güçlü kılıyor çok şükür. Deneyimsel Tasarım Öğretisi sağ olsun.

    YanıtlaSil
  3. Tüketerek mutlu olabileceğini düşünmek çok büyük bir zan.

    YanıtlaSil
  4. Egoya ters olandı insanı geliştiren... ne büyük ikramdı bunu öğrenmek :)

    YanıtlaSil
  5. Dolaplar tikabasa dolu ama yurekler bomboş

    YanıtlaSil