BİZ BU HALE NASIL GELDİK?

Halbuki ne de güzel başlamıştı...

Hiçbir eşyamız yokken bu hayata beraber başlamıştık. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur diyorduk birbirimize. Hayata bakış açımız aynıydı. Hedeflerimiz vardı…

Kendimize ait küçük bir ev, birkaç eşya hayal ederdik ve sevinirdik. Oldu da çok şükür. Her biri olduğunda nasıl da seviniyorduk. İlk aldığımız kırmızı kanepeyi hiç unutamam. Eşimle oturup saatlerce onu seyrettik. Nasıl da mutlu olmuştuk.

Sonra çocuklarımız peş peşe dünyaya geldi, iki tane. Onlar da yavaş yavaş büyüme çağına geldiler. Ve biz şehir değiştirme kararı aldık. Daha iyi şartlarda yaşamak için.

Bugün düşündüğümde, iyi yaşamak ne diye sorsanız, o günlerimi tarif ederim aslında ya neyse…


O günlerde aslında bize söylenmişti, “gitmeyin!” diye, ama ilk söylenen ilk söylendiğinde anlaşılmıyor ne yazık ki…

Aslında bugün geldiğimiz noktanın temelleri o günlerden atılmış haberimiz olmamış. Taşınmaya karar verdiğimiz o günlerde, annem babam taşınıyoruz diye tavır almıştı. “Gidip oralarda rezil olup gelirsiniz.” diye söylenmişti. Bende başarısız olup geri dönme korkusu oluşmaya başladı. Bunu yaşamamak için, eşimin ve çocuklarımın hayatlarına müdahale etmeye başladım. 

Fakat öğrendim ki, korku ve kaygılarımız hayattaki seçimlerimizi etkiliyor. Endişelenmeye başladığımızda duygular da aktifleşiyor. Olaylar karşısında duygular aktifleşince bilinç pasifleşiyor ve yanlış seçimler yapıyoruz.

Geçim sıkıntısı yaşamamak için paramızı tedbirli kullanmamız gerekiyordu. Bu yüzden tutumlu davranıyordum. Eşimin çalışıp getirdiğini dengeli şekilde harcamaya çalışıyordum. Eşim ise bana göre biraz daha hesapsız harcardı. “Bugün iyi çalıştık, şununla kendimize ödüllendirelim.” derdi. Ben “Ya Bey evde yeriz.” dediğimde de; eşim de bana kızar ve küsüşürdük.

Büyük şehre taşındıktan sonra ben de çalışmaya başladım. Güzel bir semtte küçük bir ev tutmuştuk. Çocukların bir odası, bizim bir odamız vardı. Çocuklar yavaş yavaş büyümüştü, okul çağı gelmişti. Okul, ders, iş, ev koşturuyordum.

Bu arada durumumuz düzelmeye başladı. Tabi harcamalarımız da ona göre arttı. Çocukların telefon, bilgisayar, tablet, oyun konsolu gibi elektronik eşya istekleri de başladı. Bizde onları kırmamak için isteklerini yerine getirmeye çalışıyorduk. Onlara ayıramadığımız zamanı sağladığımız imkanlarla kapatmaya çalışıyorduk.

Bir yandan da okulda yaşadıkları problemleri çözmeye çalışıyordum. Derslerine yardım etmeye çabalıyordum. Beslenme çantasını, ders kitaplarını hazırlıyordum. Hangi gün, hangi dersleri var, onlardan daha iyi biliyordum. Sürekli iyi olsunlar diye hayatlarını kolaylaştırdığımı sanıyordum. Ama ben yaptıkça onlar daha iyi olacaklarına daha kötüye gidiyor, kendi odalarına kapanıyorlardı. “Oğlum dersini çalıştın mı, yarın matematik sınavın var.” diyordum. “Sen hazırla ben geliyorum.” diyordu. Çocukların problemlerini hallettikçe daha da beceriksiz bir hal aldıklarını görmeye başlamıştım. Onlar iyi olsunlar dedikçe daha da durumları kötüleşiyordu. Sınavdan düşük not aldıklarında “Neden böyle oldu?” diye sorunca “Sınıfın geneli böyle, zaten o öğretmenden yüksek not alan yok ki.” diye şikâyet ediyorlardı.

“Çocuklar hadi lise sınavlarına az kaldı, hadi gelin, biraz sınavlarınıza çalışalım!” dediğimde onlar telefonla oynamaya devam ediyorlardı. Ben bakınca çalışıyor gibi yapıyorlardı. Artık sanki benim sınav senem olmuştu. Sonunda lise sınavında düşük not alarak sıradan bir liseye devam etmek zorunda kaldılar.

Ama bana karşı sürekli şikâyetleri vardı. Ne söylesem cevapları hazırdı. “Doğurmasaydın... Yapmak zorundasın…” Bana karşı böyleyken dışarda arkadaşlarına karşı çekingen, durgundular. Kendime soruyordum “Bunlar neden bana karşı böyle evde zalim zorba, dışarda kuzu gibiler!” diye.

Dışarda eşimin işlerine de koşturuyordum. Onun işleri yürüsün diye, kendi kazandığımı da ona veriyordum. Gelir giderini kontrol etmeye çalışıyordum. Ancak uyardıkça o daha da harcama yapmaya başladı. Bir süre sonra büyümek için borçlanmaya da başladı. “Büyümemiz lazım.” diyordu. Borç almaya çalışıyordu. İş toplantıları, akşam eve geç gelmeler, bitmek bilmeyen iş gezileri vardı. 

Eşim büyürüm diye birçok kurumdan borç aldı. Önceleri “Size şöyle yardımcı olalım, böyle destek verelim.” diyorken şimdi ipotek istiyorlardı. Önceleri onlar borç verelim diye yalvarırdı. Şimdi biz borç almak için yalvarıyorduk, onlar vermek istemiyorlardı.

Eşimi yakalayıp “Ne olacak bu çocukların hali? Ben toparlamaya çalıştıkça daha kötü oluyor. Derslerini yaptırmaya çalışıyorum, sınavlarını takip ediyorum, öğretmenleriyle konuşuyorum. En önemli sınavında kitaplarını evde unutmuşlar.” diye anlattığımda “Sen halledersin.” deyip geçiştirdi. İş hayatına dalmış, son derece hırslanmıştı. Çocukların bütün sorumluluğunu bana yüklemişti. Çok zengin olduğunda daha mutlu olacağımızı düşünüyor. Bu yolda her şeyin mubah olduğunu söylüyordu. Ama gün geçtikçe bizlerden uzaklaşmıştı.

Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kulağımda anne babamın sesi yankılanıyordu: “Zaten beceremezler, geri gelirler.” diye…

Aslında, baktığında koyduğumuz hedeflere kısmen ulaştık. Ama mutlu olduk mu? Hayır. Kendimizi başarılı buluyor muyuz? Hayır. Aile gibi görünsek de kalplerimiz parçalandı. Evet, daha güzel eşyalarımız oldu ama huzurumuz kalmadı. Ortak hedeflerimiz yoktu, konuşsak yalnızca birbirimizi suçlarız. Artık aynı yöne bakan insanlar değildik.

Eşim, daha mutlu olabilmemiz için daha başarılı olmak istemişti. Ama yola çıktıktan sonra yola çıkış amacını unuttu. Kazanma isteği hırsa dönüştü ve hırsı onu bizden uzaklaştırdı. Ve acıyla öğrendim ki; sonuç isteği, insanın hedefini amacıymış gibi gösteriyor ve gerçek amacını unutturuyormuş.

Benim, başarısızlığa dair endişelerim, eşimin ise kazanmaya dair olan istekleri aile bağlarımızı güçlendirmemize engel oldu. Halbuki aileyi aile yapan, ortak amaç doğrultusunda ortak hareket etmekmiş. Ortak bedeller ödemek, birey olarak değil birleşen olmak için adımlar atmakmış.



Yorum Gönder

7 Yorumlar

  1. Yazanın ellerine sağlık. Hedefe ulaşırken amacı unutmamak ve amacı yaşamak.

    YanıtlaSil
  2. uzaklaştırdı. Ve acıyla öğrendim ki; sonuç isteği, insanın hedefini amacıymış gibi gösteriyor ve gerçek amacını unutturuyormuş. Harika bir çıkarım

    YanıtlaSil
  3. O yüzden gerçek mutluluk ve gerçek başarı için Deneyimsel Tasarim Öğretisi eğitimlerine ihtiyaç var.

    YanıtlaSil
  4. Meğerse asıl başarı ve mutluluk ne olursa olsun hedefi elde etmek değil o hedefi elde edemesek te amaçtan şaşmamakmış.

    YanıtlaSil
  5. Ailede huzur olmadan bilmem kaç lira kazanılsa ne olur?

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel anlatılmış, ortak amacı olmayan ailede / toplulukta ne yaparsan yap aynı problem tekrar ediyor

    YanıtlaSil
  7. Aile toplumdur...

    YanıtlaSil